2. TERİMLER
Giriş
Günlük konuşma dili, düşüncelerimizi aktarmak için kullandığımız bir araçtır. Dilin böyle bir görevi yerine getirmesi, anlamlı sembollerden kurulmuş olmasından, yani bir içeriğe sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Terimler bu sayede nesnelere varlık kazandırır, bizim için anlamlı varlıklar olmalarını sağlarlar.
Dil içinde anlam taşıyan en küçük birimler terimlerdir*. Terimler her türlü maddi ve manevi nesneleri, tek tek olayları ve olguları ifade etmeye yararlar. Bu özellik, terimlerin iki yönlü görevleri olduğunu göstermektedir: Her türlü olguya/nesneye işaret etmek ve (işaret ettiği olgularla/nesnelerle ilgili) bir anlam taşımak. Terimlerin bu özellikleri «kaplam» ve «içlem» adıyla anılır.
Terimleri başka bir açıdan daha incelemek mümkündür: Farklı nesnelere işaret ettikleri ve bu nesnelerin farklı özelliklerini dile getirdikleri için farklı terimlerden söz edilebilir. Terimler arasında ne gibi farkların olduğu ve bu farklı terimlerin ne gibi özellikler taşıdığı da yine (aşağıda I.1’den itibaren) ayrı bir inceleme konusu yapılacaktır.
Terimlerin bu özelliklerinin bir mantık problemi olarak ele alınıp incelenmesi hiç de sebepsiz değildir: «Mantık» kelimesi anlamı bakımından, Batı dillerinde olduğu gibi, dil ve düşüncenin beraberce göz önüne alınmasını gerektirmektedir. Gerçi «mantık» deyiminin bu anlamda kullanılması Aristoteles’den yaklaşık 500 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Aristoteles, bugün «mantık» adını verdiğimiz çalışmalarını «organon» («alet») adıyla anmıştır. Fakat verilen isim ne olursa olsun, Aristoteles de dili, düşünceyi aktarma aracı olarak görmüş* ve terimlerin incelenmesine mantık çalışmaları içinde yer vermiştir.
Gerçekten de bir dil olmadan iletişim kuramayız ve düşüncelerimizi ifade edemeyiz. Bu durumda, sağlıklı bir iletişim kurulabilmesi ve düşüncelerimizin (yani, akılyürütmelerimizin) tabi olduğu kuralların (yani, mantık kurallarının) incelenebilmesi için dilin bazı özelliklerinin bilinmesine ihtiyaç duyulacaktır. Çünkü akılyürütmelerimizi dilin bazı özellikleri kullanarak gerçekleştiririz. Öte yandan, olgular hakkında sahip olabildiğimiz bilgilerin bir değerlendirmesi yapılmak istenirse, yine dilin özelliklerinin incelenmesi gerekir. Çünkü olguları da yine dilin özellikleri kullanılarak biçimler, onlara varlık kazandırırız. Dolayısıyla her iki durumda da dilin bazı özellikerinin mantık açısından incelenmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Dil ile ilgili bir incelemede ise, yukarıda işaret edilen özellikleri dolayısıyla terimlerin ayrı bir yere sahip olacakları açıktır. Nitekim terimlerle ilgili incelemelere sadece klasik mantık içinde değil, aşağıda yer yer işaret edileceği gibi, modern mantık içinde de yer verilmektedir. Hatta günümüzde terimlerin, mantık dışında, «semiotik» başlığı altında (bu konuda bkz. Batuhan, H., Grünberg, T., 1970) ayrıca ele alındığı görülmektedir.
2.1. Somut ve Soyut Terimler
Bir terim herhangi türden tek bir nesneye işaret ediyor, yani tek bir nesneyi adlandırıyorsa, «somut terim» adını alır. Soyut terimler ise, herhangi bir nesne (veya nesnelere) atfedilen nitelikleri ifade etmeye yararlar. Mill’in bu konudaki çok kullanılan tanımıyla (Mill, 1879, s.29): «Somut bir terim*, bir nesnenin yerini tutar; soyut bir terim ise, böyle bir nesneye ait bir niteliği (attribute) temsil eder.» Mill’in verdiği örnekle (age, s.29): Beyaz, bir ya da özellikle birden çok nesnelerin adıdır; beyazlık ise, bu nesnelere ait niteliğin adıdır. Bu durumda «beyaz» terimi somut, «beyazlık» terimi ise soyuttur. İnsan, bazı nesnelerin adıdır; insanlık ise bu nesnelere ait niteliğin adıdır. O halde, «insan» somut, «insanlık» soyut bir terimdir. Veya aynı konuda Keynes’in verdiği örnekle (Keynes, 1887, s.15): Üçgen, üç kenarla sınırlandırılmış bütün şekillerin adı olup, somut bir terimdir. Üçgenlik (triangularity) ise, bir şeklin kendisinin değil de, sözkonusu şeklin sahip olduğu niteliklerin adı durumunda olduğu için soyut bir terimdir. Keynes’in tanımıyla (age. s.14-15), bir nesneye bu nesnenin sahip olduğu nitelikler (qualities) dikkate alınarak; veya bir nesneler sınıfına bu sınıftaki nesnelerin ortak olarak sahip oldukları nitelikler (ya da nitelikler sınıfı) dikkate alınarak verilmiş bir isim, somut terim durumundadır. Nesnelere ait niteliklere verilmiş isimler ise soyut terim durumundadırlar.
Bu açıklamalar, somut terimlerin sadece duyu organlarımızla algıladığımız nesnelere değil, zihnimizle kavrayabileceğimiz nesnelere de uygulandığını göstermektedir. Eğer somut terimlerin içeriği bu şekilde düşünülmeseydi karışıklıklar ortaya çıkardı. Mesela, zihnimizde tasarladığımız geometrik şekillere işaret eden terimler soyut terim olarak kabul edilseydi, bu şekillere ait nitelikleri geometrik şekillerin kendisinden ayırt etme imkânı ortadan kalkardı. Halbuki zihnimizde tasarladığımız ve herhangi bir şekilde (mesela kâğıt üzerine çizerek) ifade edip bir ad verdiğimiz (mesela üçgen dediğimiz) bir geometrik şekil ve bu geometrik şekile ait nitelikler arasında fark vardır. Kâğıda çizdiğimiz ve adına «üçgen» dediğimiz şekil, zihnimizde tasarladığımız (mesela doğruların kesişmesinden meydana gelmesi; ikizkenar, eşkenar olabilmesi; iç açılarının toplamının 180 derece olabilmesi vb.) niteliklerin bir örneğidir. Bu bakımdan, belli bir şeklin adı olan «üçgen» teriminin bu şekle ait nitelikleri ifade eden «üçgenlik» terimiyle aynı özellikleri taşıması beklenemez. Diğer bir deyişle, herhangi bir türden.nesneye işaret eden ve onları adlandıran terimleri «somut» terim, bu nesneye ait nitelikleri ifade eden terimi ise «soyut» terim olarak kabul etmek gerekir. Venn’in ifadesiyle (Venn, 1889, s.188), somut bir terimin herhangi bir nesneye işaret etmeye, soyut bir terimin ise bir nesnenin niteliğine işaret etmeye yaradığını kabul etmek gerekir.
2.2. Genel ve Tekil Terimler, Özel Adlar
Genel terimler, aynı türden olan nesnelerin ortak özelliklerini ifade etmeye yararlar. Tekil terimler ise, sözkonusu ortak özellikleri taşıyan tek tek nesnelere işaret ederler. Özel adlar ise, belli bir nesneyi diğerlerinden ayırt etmeye yararlar. Diğerlerinde olduğu gibi, bu gruptaki terimler de tek bir kelime veya bileşik bir kelime durumunda bulunabilirler.
Mesela, «Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı» gibi bir ifade, bir genel terim durumundadır. Çünkü, belli özelliklere sahip nesnelerin (burada kişilerin) ortak özelliklerini dile getirmektedir. Eğer «Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı» dersek, bu terim sadece belli bir şahsa uygulanabilir olduğu için, tekildir. Eğer «Türkiye Cumhuriyetinin şimdiki Cumhurbaşkanı» dersek, bu terim bir özel ad durumunda olacaktır. Venn’in tanımıyla (age, s.173): «Genel terim, aynı türden nesnelerin ortak özelliklerini dile getiren terimdir. Tekil terim ise, ortak özelliğe sahip nesnelere işaret eden terimdir.» Mesela, «gezegen» terimi, güneş sistemi içinde yer alan ve güneşin etrafında düzenli olarak dolanan belli türden nesnelere işaret ettiği için bir genel terimdir. Eğer belli bir gezegenden söz edilmek istenirse, mesela «güneşe en yakın gezegen» denirse, bu terim bir tekil terim durumunda olur.
Her üç terim de algılanabilen veya tasarlanabilen nesnelere işaret etmek için kullanılabilir. Mesela «iyilik», «adalet», «insanlık», «masa» vb. gibi terimler, birtakım nesnelerin ortak özelliklerini dile getirdikleri için, genel terim durumundadırlar. «İyi», «adil», (belli bir) «masa», «Anka kuşu», «sinekli bakkal» gibi terimler tek bir nesneye işaret ettikleri için tekil terimdirler.
Buraya kadar yapılmış açıklamalar, soyut terimlerin aynı zamanda bir genel terim olabileceğini de göstermektedir. Mesela «iyilik» bir genel terim olduğu kadar bir niteliğin adı olarak da kullanılabileceği için, aynı zamanda bir soyut terimdir. Bir terimin hangi gruba girdiği günlük dilin özellikleri gereği ilk bakışta belirlenemeye-bilir. Hatta aynı bir terim, kullanıma göre, farklı guruba birden de girebilir. Mesela «fizik» terimi belli bir disipline, yani fizik bilimine işaret etmek amacıyla kullanıldığında bir somut terim özelliği taşır. Fakat aynı terim, bir çalışma biçimini diğer çalışma biçimlerinden ayırmak, yani bir çalışma biçimini «fizik bilimi» olarak adlandırılmasını sağlayacak niteliklerin adı olarak da kullanılabilir: Mesela «fizik demek deney ve gözlem demektir», veya «bu bir fizik çalışmasıdır» denildiğinde, «fizik» terimi bir soyut terim özelliği taşır. Yine aynı terim, «bugünkü fizik dersi» gibi bir ifadede tek ve belli bir hâdiseyi adlandıracak şekilde kullanıldığı için tekil terim durumundadır. Sözkonusu terimi bir genel terim olarak da kullanmak mümkündür. Mesela, «Newton, Einstein, Hei-senberg gibi bilim adamlarının yaptığı fizik çalışmaları» denildiğinde, fizik terimi, bazı bilim adamlarının yaptığı çeşitli çalışmaların ortak özelliklerini dile getirdiği için, genel terim özelliği taşımaktadır.
Günümüzde terimler arasındaki çeşitli ilişkilerin incelenmesi hem mantığın hem de felsefenin bir konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki konudaki çalışmalara öncülük eden düşünürlerden birisi B. Russell olmuştur. Russell, terimler arası ilişkileri mantık-matematik açısından Principia Mathematica’da (bkz. Russell-Whitehead, 1935) incelemiştir. Russell, aynı problemle felsefe açısından «tasvirler teorisi» çerçevesinde uğraşmıştır*.
2.3. Kollektif ve Genel Terimler
Kollektif terimler, bir gurubu başka guruplardan ayırmaya yararlar. Bu özellikleri dolayısıyla genel terimlerden ayrılırlar. Mesela, «nesne» terimi, rastgele bir bütünlüğe işaret eden bir genel terimdir. Halbuki «canlı nesne» terimi, belli tür nesneleri diğerlerinden ayırdığı için bir kollektif terimdir.
2.4. Mutlak Terimler ve Bağıl Terimler
Bir terimin işaret ettiği nesne, başka bir nesne olmadan düşünülemiyorsa, bu nesnelere işaret eden terimlere «bağıl terim» («izafi terim») denilir. Mesela «baba» teriminin bir kişiye işaret edebilmesi için, başka bir nesnenin, yani o kişinin çocuğunun olması gerekmektedir.
Bu durumda mutlak terim, başka bir nesnenin varlığına ihtiyaç göstermeden bir nesneye işaret edebilen terimdir. Jevons’un verdiği örnekle (Jevons, 1965, s.25): «Su», «gaz», «ağaç» gibi terimler mutlak terimlerdir. Ancak yine Jevons’un belirttiği gibi, bir terim tam manâsıyla mutlak sayılamaz. Çünkü, önünde sonunda başka nesnelerin varlığına ihtiyaç gösterecektir (age, s.26): Su, kendisini meydana getiren elementler; ağaç, toprak sayesinde vardır.
Fakat kimi mantıkçılara göre bazı terimler «mutlak terim» durumunda olabilir. Mesela Eaton’a göre (1931, s.315): Özel adlar, «beyaz» gibi bir niteliği ifadede kullanılan terimler «mutlak terim» durumundadırlar. Fakat bu örnekteki terimlerin de tam anlamıyla bir mutlak terim sayılmaması gerekir. Çünkü algılanabilir her nesne önünde sonunda, doğrudan veya dolaylı bir şekilde başka bir nesnenin varlığına ihtiyaç gösterir. Nitekim, «beyaz» terimiyle işaret edilmek istenen nesne, başka renklerin ve çeşitli fiziksel nesnelerin varlığına ihtiyaç gösterir.
Bir terimin «mutlak terim» durumunda olabilmesi, bu terimin duyu organlarımızla algılayamadığımız, sadece tasarlayarak kavrayabildiğimiz nesnelere işaret etmesiyle mümkün olabilir. Mesela «kültür», «hürriyet» gibi tasarlayarak kavrayabildiğimiz nesnelere işaret eden terimlerin birer mutlak terim olmasından söz edilebilir. Nitekim bu terimlerle işaret edilen nesnelerin varlığı başka nesnelerin varlığına ihtiyaç göstermez.
J. S. Mill bağıl olmayı, terimlerin anlam bağı açısından ele almıştır (age, s.45-47). Bir nesnenin başka bir nesneye bağlı olması, iki nesne arasında birtakım olayların gözlenmiş olmasına bağlıdır. Gözlem yoluyla nesneler arasında kurulan bağ, bu nesnelere işaret eden terimlerin anlamları içinde yer alır. Mesela «ağaç» teriminin hem belli bir nesneye işaret ettiğini, hem de toprakta yetişen bir bitki olduğunu bu terimin anlamı gereği biliriz.
Terimlerin neleri varsaydığı, diğer bir deyişle, terimlerin işaret etmek durumunda olduğu nesnelerle terimlerin anlamları arasındaki ilişki problemi (bu konuda, mesela bkz. Denkel, 1981) günümüz düşünürlerinin de üzerinde durduğu önemli problemlerden birisidir. Bu problem, Russell’ın, meşhur yalancı paradoksu* ve diğer paradokslar (bu paradokslarla ilgili olarak bkz. Grünberg, 1962, s.38-57) için ileri sürdüğü çözümler dolayısıyla güncel hale gelmiştir.
Bağıl terimlerin Quine’nın yaptığı biçimde (Quine, 1974, s.137 vd.) niceleme mantığı aracılığıyla incelenmesi, bu terimlerin günümüz mantığıyla olan ilgisini gösteren başka bir örnek olarak düşünülebilir.
2.5. Olumlu ve Olumsuz Terimler, Yokluk Bildiren Terimler
Olumlu terimler, işaret ettikleri nesnelerde bir niteliğin varlığını bildirirler: «Cesur», «madeni», «mutlu», «kuvvetli» gibi. Olumsuz terimler ise, tersine, birtakım niteliklerin bulunmadığını bildirirler: «Mutsuz», «madeni değil», «zayıf», «iyi değil», «korkak», veya «kuvvetsiz» gibi. Yani kısaca olumsuz terimler, «siz», «suz» gibi takılarla veya «olmayan», «değil» gibi ifadelerle meydana getirilebilmektedir.
Yukarıdaki türden takılarla meydana getirilen her terim, şüphesiz anlamca olumsuz değildir: «şekilsiz», «sessiz» gibi. Hatta bu gibi terimlerin olumlu bir anlamı da olabilir: «ölümsüz», «kusursuz», «eksiksiz» gibi.
Bu durumda, aldığı takılar gereği olumsuz görünüşte olsa da, olumlu bir terimin, bir nesnenin veya niteliğin mevcudiyetini bildirmeye yaradığını söylemek gerekir. Olumsuz bir terim ise, bir niteliğin bulunmadığını ifade eder. Böyle bir terim, olumlu terimlere «değil» veya «olmayan» takısının ilavesiyle meydana getirilebilir. Mesela: «Cesaretli olmayan», «beyaz değil» gibi.
Birbirlerine göre olumlu ve olumsuz durumda olan terimler, çelişik, karşıt ve zıtlık bildiren terim guruplarını meydana getirirler.
Biri diğerinin olumsuzu durumunda olan iki terim arasında ortak bir terim yoksa (Latta-Macbeath, 1941, s.31), bu iki terim çelişiktir (contradictory). Sözkonusu iki terim arasında ortak bir terim varsa, bu gibi terim çiftleri, Karşıt (contary) terimleri oluştururlar. Mesela «az» ve «çok» terimleri karşıttır; çünkü «eşit» terimi aralarında ortak bir terimdir. Halbuki «az» ve «az olmayan» (veya «az değil») terimleri arasında ortak bir terim yoktur ve bu iki terim çelişiktir. Bu durumda, «beyaz» ve «siyah», «mutlu» ve «mutsuz», «sıcak» ve «soğuk», «gece» ve «gündüz» gibi terimler karşıt terimler guruplarını oluştururlar. Karşıt terimler aynı bir nesneye atfedilebilirler. Mesela bir kalem beyaz ve siyah, bir demir sıcak ve soğuk, bir insan mutlu ve mutsuz olabilir. Aynca, aynı bir nesne, olumsuz terim çiftlerinin dışında sayısız niteliklere (yani, ortak terimlere) sahip olabilir: Bir kalem beyaz, siyah veya başka renklerde olabileceği gibi, uzun, kısa, ağaçtan, madeni vs.olabilir. Bu husus, karşıt iki terimin aynı nesne için beraberce doğru olabileceğini göstermektedir. Fakat bu durum çelişik terimler için sözkonusu olmaz. Mesela «kalem» ve «kalem olmayan» terimleri aynı nesne için kullanılamaz.
Zıt (opposite) terim çiftleriyle ilgili olarak, psikolojik özelliklerimizden sözetmek mümkündür. Mesela, «iyi» ve «kötü» gibi iki terim, bir düşünce, bir görüş, bir değer yargısı, bir inanç veya bir beğeni ifade etmede kullanılabilir. Karşıt terimlerde olduğu gibi, zıt terimler arasında da ortak terimler bulunabilir.
Çelişik terimlerin diğer terimlerden farklı olan yönü, bu terim çiftlerinin, (De Morgan’ın kullandığı deyimle): «Konuşma Evreni» ni ikiye ayırmasıdır. Yani, «beyaz» ve «beyaz olmayan», «kalem» ve «kalem olmayan» gibi çelişik terimlerden olumlu olanları, bir nesne veya bir niteliğin mevcudiyetini bildirirken, olumsuz (yani, çelişik) terimler ise olumlu terimle sözü edilenin dışında kalan her şeyi (söz edebileceğimiz -yani, konuşma evrenini oluşturan- her şeyi) kapsamak durumundadır.
«Kalem değil» gibi bir terim dolayısıyla «kalem» dışında kalan akla gelebilecek her şeyi düşünmek mümkündür. Fakat olumsuz terimlerin kapsamının bu kadar geniş olması, bazı güçlükleri de beraberinde getirmektedir. Mesela bir nesneyle ilgili olarak kullanılacak «kalem değil» ifadesinden bu nesne hakkında bir bilgi elde etmek sözkonusu değildir. Böyle bir belirsizlik karşısında bazı mantıkçılar, olumsuz terimlerle işaret edilmesi sözkonusu olabilecek nesneleri sınırlandırmışlardır. Bu görüşe göre, mesela «beyaz olmayan» terimi, konuşma evreni içindeki mümkün her nesneye değil, sadece renklere işaret etme durumundadır. Bu suretle, «beyaz değil», o halde «yeşil, mavi veya başka bir renktir» şeklinde bir çıkarım sözkonusu olur. Fakat genel olarak mantıkçılar, olumsuz terimlerin her türlü nesneye işaret edebileceği görüşündedirler (Keynes, 1887, s.43-44).
İki çelişik ifadeyle ilgili güçlükler, terimlerin içerikleri göz önüne alınmadığında ortadan kalkmaktadır. Çünkü bu durumda çelişik iki terimin sadece formları yönünden dikkate alınması sözkonusudur. Yani, «Z» bir terim ise, çelişiği «Z değil» veya «Z olmayandır. Günümüz mantığında da, «değilleme» temel bir mantıksal kavram olup, değillenmiş bir ifade diğerinin çelişiği olarak kabul edilir.
Olumlu ve olumsuz terimlerinin, «üçüncü halin imkânsızlığı» ilkesiyle olan ilgileri (bu konuda mesela bkz. Russell, 1961, s.274 vd.), ve bu terim çifti hakkında yapılan diğer tartışmalar (bu konuda mesela bkz. Geach, 1972, s.74-88) dolayısıyla, günümüz mantığı içinde de önemli bir yer tutmaktadırlar.
Olumlu ve olumsuz terimler yokluk bildiren terimlerden ayrılırlar. Yokluk bildiren terimler yapı olarak olumlu olabilirler. Fakat bir nesnede normal olarak bulunması gereken bir özelliğin mevcut olmadığını ifade ettikleri için anlamca olumsuzdurlar: Mesela, «kör», «sağır» gibi terimler bu guruba girerler.
2.6. Terimlerin Çokanlamlılığı
Terimlerde çokanlamlılık, bir terimin birden çok anlama gelebilmesidir. Mesela, «gül» kelimesi, bir çiçek adı, bir emir, bir insan adı olabilir. Aristoteles’in Kategoriler isimli eserinin hemen başında tanımladığı gibi, çeşitli nesneler ortak bir isime sahipseler, bu nesneler homonimdir. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, bu tür nesnelere işaret eden terimler, çokanlamlı terimleri meydana getirirler. Yine Aristoteles’in De Interpretatione (Türkçeye, «Önermeler» adı altında çevrilmiş) eserinin hemen başında belirttiği gibi, terimler düşüncelerimizi aktarmaya yararlar. Düşüncelerimizi aktarmada kullandığımız bu araçlar, Aristoteles’in başka bir eserinde (De Sophisticis Elenchis’in* hemen başlarında) belirttiği gibi, nesnelerin yerlerini tutarlar; konuşurken, sözünü ettiğimiz nesneyi bulup getirmek yerine, o nesneyi adlandıran kelime vasıtasıyla düşüncemizi aktarırız. Kelimelerdeki kusurlar, bozukluklar bilerek veya bilmeyerek birtakım hataların yapılmasına yol açarlar. Bu bakımdan gerek doğru düşünebilmek, gerek başkasının düşüncelerini doğru olarak anlayabilmek ve gerekse düşüncelerimizi başkalarına doğru olarak aktarabilmek için, terimlerin bu gibi özelliklerinin bilinmesi ve dikkate alınması gerekir.
Bölüm Özeti
Önermenin yapıtaşı olan terim kavramının tanımı yapılarak, özellikleri ve türleri örneklerle öğretilmiş, düşüncede oynadığı rol üzerinde durulmuş ve mantık tarihindeki yerine işaret edilmiştir.
Kaynakça
EK KAYNAKLAR
ÜNİTE SORULARI
1. Dil içinde kendi başına anlam taşıyan en küçük birimler aşağıdakilerden hangisidir?
Çıkarımlar
Önermeler
Terimler
Cümleler
Kıyaslar
No comments:
Post a Comment