Oct 1, 2017

FG-12

12. ANLAM PROBLEMİ: 20 VE 21 YÜZYIL DÜŞÜNCESİ
Giriş
Felsefe tarihinde dil ve anlam ile ilgili konuyu ele alan çığır açıcı filozoflardan birisi de, Wittgenstein’dır. Wittgenstein’a göre, anlam kavramı, anlamlı, anlamsız ve anlam dışı ifadelerin birbirinden farklarının belirlenmesiyle açıklık kazanabilir. Bu kavramlar birbirlerinden oldukça ayrı görünseler de, birbiriyle de son derece ilişkilidir. Bu bölümde anlam konusu olgu, dil, dünya ilişkisi bağlamında Wittgenstein’ın görüşleri merkeze alınarak incelenecektir.
12.1. 20 ve 21 yy. Düşüncesinde Anlam Problemi
Dil ve anlam ilişkisini ele alan düşünürlerden birisi olan Wittgenstein, bu konuyu ele alırken, dilin yapısı ve işleyişini incelemesinin yanısıra, dille ilişkili olarak dünyayı da incelemiştir. Wittgenstein’a göre dünya, olguların toplamıdır. Dünya nasıl olguların toplamı ise, anlamlı dil de önermelerin toplamıdır. Önermeler yalın önermelerin doğruluk fonksiyonları; terimler de dilin temel oluşturucu unsurlarıdır. Bu yapıya karşılık gelecek biçimde, dünya olguların toplamından oluşmaktadır. Olgular, olgu durumlarının var olmalarıdır. Olgu durumları da nesnelerden oluşur. Dil çözümlendiğinde her bir basamağı, dünyayı oluşturan her bir basamağa karşılık gelir.112 Dilin temel bileşenleri olan terimler, dünyanın temel bileşenleri olan nesneleri; nesnelerin ilişkilerinden oluşan olgu durumları, isimlerin dizilişi ile oluşan yalın önermeleri; olgular, önermeleri ve nihayetinde de dünya, anlamlı dili karşılar.113
Dil ve dünya arasındaki karşılıklı olma ilişkisi, dünyanın yapısının dilin yapısında yansıyor olması imkânını doğurur.114  Her ikisinde de mantık, yapılarını belirleyici bir konumdadır.
Her olgunun belli bir yapısı vardır. Olgunun analizi, kendisine karşılık gelen önermenin analizi ile aynı şeydir. Önermenin çözümlenmesi, oluşturucu öğeleri olan terimlerin karşılıklı konumlanma biçimlerini verir. Buna paralel olarak da çözümlenen önermenin yapısı, resmettiği olgunun oluşturucu öğeleri olan nesnelerin karşılıklı konumlanmalarını, yani olgunun yapısını bize verecektir. Böylelikle, önermede ifade edilen olgu durumunun öğeleri, önerme işaretinin oluşturucu öğelerine karşılık gelir.115 Önerme işaretini oluşturan yalın öğelere Wittgenstein, yalın işaretler116 ya da terimler117 demektedir. Bir adın yönletimi, nesnedir. Ad, önermenin içinde nesneyi temsil eder.118
Dildeki terimler nesnelere işaret ederler.119  Onlar, cümle içinde, olgu durumlarının oluşturucu öğeleri olan nesnelere karşılık gelecek, nesneleri temsil edecek biçimde konumlanmışlardır.120  Nesneler gibi terimler de, basit ve çözümlenemezdirler; bundan dolayı terimler temel işaretlerdir.
“Terim, hiçbir tanımla daha fazla çözümlenemez: o, bir ilk-işarettir.”121
Bir olgu durumunun resmi olarak önermenin olanağını sağlayan temel unsurlardan biri, terimlerin olgu durumunu oluşturan nesneleri temsil etmeleridir.122 Ad ile adlandırdığı şey arasındaki bağlantı isteğe bağlıdır. Önermeyi oluşturan öğeler, insan tarafından gerçekliğin öğeleri ile ilişkilendirilirler; bir nesne için onu temsil edecek herhangi bir işaret seçilebilir.123 İşaretlerin seçimi isteğe bağlı olduğundan, onların sıralanışının bir anlam ifade etmediği durumlarda bunun nedeni işaretlerin seçimindeki bir yanlışlık değil; onunla gerçeklik arasındaki ilişkinin düzgün kurulmamış olmasıdır. Diğer bir deyiş ile işaret, düzgün bir şekilde, sembol haline getirilememiştir. Wittgenstein’a göre mümkün her önerme kuralına göre kurulmuştur:
“Frege der ki: Kuralına göre kurulmuş her önermenin bir anlamı olmalıdır; ben de diyorum ki: Olanaklı her önerme, kuralına göre kurulmuştur; bir anlamı da yoksa bu, bizim onun oluşturucu öğelerinden bazılarına yönletim vermemiş olmamızdan dolayıdır. (Bunu yapmış olduğumuzu sansak da.)”124
Böylelikle daha önce de değindiğimiz gibi “Sokrates özdeştir” önermesinin anlam-dışı olmasının nedeni “özdeş olmak” diye bir özelliğin olmamasıdır.
“Bu önerme, bizim isteme bağlı bir belirlemeyi yapmamış olmamızdan dolayı anlam - dışıdır: yoksa sembolün kendi içinde ve kendi başına geçersiz olmasından dolayı değil.”125
Bu yüzden bir önermenin anlamının olmaması, o önermenin kuralına göre kurulmamış olmasından değil, onun oluşturucu öğelerinden bazılarının yönletiminin olmamasından dolayıdır.
Terimler zincirleme biçiminde birleşerek, yalın önermeyi oluştururlar.126  Bütün önermeler içerdikleri yalın önermelerine çözümlenebilirler. Fakat yalın önermelerin kendileri, daha basit oluşturucu önermelere ayrılmazlar.127
Yalın önermeler olgu durumlarını, diğer bir deyiş ile nesnelerin belli bir biçimde düzenlenişini resmederler. Onlar “bir olgu durumunun varoluşunu öne sürer.”128  Yalın önermede terimler, nesnelerin mümkün bir dizilişine karşılık gelecek biçimde dizilirler. Terimlerin bağlanması olan yalın önermeler, olgu durumlarının var olmalarını belirlerler. Yalın önermelerin doğru olmaları, resmettikleri olgu durumunun var olduğu anlamına gelir. Olgu durumu yok ise yalın önerme de yanlış olacaktır.129
Her bir yalın önerme, kendi doğruluk değerine bir başkasından bağımsız olarak sahip olur.130 Onlar, mantıksal olarak birbirlerinden bağımsızdırlar. Birbirlerini ne zorunlu olarak gerektirirler, ne de dışta bırakırlar. Çünkü eğer “p”, “q”yu gerektiriyor ise anlamı “q”nunkini içeriyordur. Oysaki “Bir yalın önermeden bir başkası çıkartılamaz.”131 Benzer biçimde eğer “p”, “q” ile çelişiyorsa yine “-q”yu zorunlu olarak gerektiriyor, dolayısı ile onu içeriyordur. Oysaki “Yalın önermenin bir göstergesi hiçbir yalın önermenin onunla bir çelişme içinde bulunmamasıdır.”132 Yani her iki durumda da “p”, yalın değil karmaşık bir önerme olacaktır.
Birbirlerinden bağımsız olmalarından dolayı, gerçekliğin tam hesabını verebilmemiz için, yalın önermelerin hangisinin doğru ve hangisinin yanlış olduğunu söyleyebilmemiz gerekir. Gerçeklik, var olan ve var olmayan; mantıksal olarak mümkün bütün olgu durumlarını içerir. Gerçeklikte şeylerin aktüel olarak nasıl oldukları, neyin olgu olup ve neyin olmadığı ile ilgilidir. Bu yüzden hangi yalın önermenin doğru, hangisinin yanlış olduğunu bilmemiz gerekir. Ancak bundan sonra şeylerin gerçeklikte nasıl olduklarını tespit edebiliriz.
Wittgenstein felsefesi açısından önermenin, gerçekliğin bir resmi olduğu söylenebilir. Önerme bir olgu durumunu tasvir eder. Fakat önermenin tasvir ettiği olgu durumu, aktüel olarak bulunan bir olgu durumu olmak zorunda değildir; önerme mümkün bir olgu durumunun tasviridir. Böylelikle o, ya önermenin kendisinin ya da değillemesinin işaret ettiği aktüel bir olgu durumudur. Olgulara ilişkin bir düşünce anlamlı bir önermeye işaret eder.133  Düşünceler, önermede duyular ile algılanabilir olarak ifade edilirler.134
Wittgenstein şüphesiz ilk bakışta önermenin bir resim gibi görünmediğini kabul eder.
“İlk bakışta önerme -söz gelimi kâğıt üzerinde basılı şekliyle-, söz konusu ettiği gerçekliğin resmi değilmiş gibi durur. Ama nota yazımı da ilk bakışta müziğin tasarımı değilmiş gibi durur, ses yazımımız (harf yazımımız) da sesli dilimizin tasarımı değilmiş gibi.
Önermenin öğeleri temsil ettiği durumun öğelerine benzemez ve sözcükler ve gerçekliğin öğeleri arasında birebir bir bağlantı yoktur.”135
Ama daha önce anmış olduğumuz mantıksal formun ortaklığı, onu bir olgu durumunun resmi kılar.
“Gramofon plağı, müziksel düşünce, nota yazımı, ses dalgaları, hepsi, dil ile dünya arasında bulunan tasarım kurucu iç ilişki içinde dururlar. Hepsine, mantıksal yapı ortaktır.”136
Her resim belli bir olgu durumunu temsil ettiğine göre, bir resim söz konusu olduğunda göz önünde bulundurulması gereken iki husus vardır. Bunlardan ilki resmin neyi temsil ettiğidir. Bu soru, o önermenin ne anlama geldiği ile ilgilidir.137 Diğer husus ise, resmin temsil ettiği şeyi doğru ya da yanlış temsil ettiği, yani olguya uygun olup olmadığıdır. Bu da önermenin doğruluk değeri ile ilgilidir.138
Önermenin ses ile ya da yazılı olarak ifade edilmesi durumuna önerme işareti denir. Önerme işareti düşünceyi dile getirmemize yarar.139 Bunlar mümkün bir şey durumunu yansıtan araçlardır. Yansıtma düşünmenin, yani önermenin anlamı olan, mümkün şey durumunun mantıksal temsilinin ortaya konmasıdır.140 Önerme işaretini önermeye çeviren, yani işareti, sembole çeviren şey düşüncedir.141
Terimlerin birleşik olması durumu, onların sembol olmaları açısından özsel değildir.142  Çünkü “P”nin kendisi de pekâlâ en az “Platon” kadar ad olabilir. Diğer yandan önerme, karmaşık bir yapıdadır. Adlardan farklı olarak, önermenin bölümleri olmalıdır.
Bununla birlikte sadece terimlerden oluşmuş bir bütün, bir anlam ifade edemez. Nasıl ki gelişigüzel notaların art arda dizilmesinden bir müzik teması ortaya çıkmıyorsa; sözcüklerin de bu şekilde dizilmesi bir önerme oluşturmayacaktır.143 Önerme sadece bir sözcük yığınından ibaret değildir. O, eklemli bir yapıdır.144 Wittgenstein’a göre önerme işaretini oluşturan şey, onun öğelerinin belli bir biçimde bir araya getirilmeleridir.
“Önerme-işaretini oluşturan öğelerinin, sözcüklerin, onun içinde birbirleriyle belirli bir tarzda bağlantılı olmalarıdır. Önerme-işareti bir olgudur.”145
Bir önerme sadece terimlerin bir kümesi değildir. Terimleri nesneler ile bağıntılı kılabilmek için, önermedeki terimlerin birbirleri ile olan ilişkileri ile olgu durumundaki nesnelerin birbirleri ile olan ilişkisi arasında bir karşılıklılık olmalıdır.
“Bir ad bir şey yerine geçer, bir başkası da bir başka şey yerine, aralarında da bağlantılıdırlar, böylece -canlı bir resim gibi- şey durumunu kurup ortaya koyarlar.”146
Mantıksal bağıntı, şüphesiz, terimlerin kendilerinin temsili olduğu şeyler arasında mümkündür ve bu her zaman, eğer terimler gerçekten şeylerin temsilcisi iseler böyledir.147
Önermeler, yalın önermelerle ve doğruluk işlevsel bağıntılarla biçimlendirilmişlerdir. Yalın önerme, kendi kendisinin doğruluk işleviyken; önerme, içerdiği yalın önermelerin doğruluk işlevidir.148 Çünkü önermelerin doğruluk değeri, kendisini oluşturan yalın önermelerin doğruluk değeri ile ilişkilidir. Bir önerme, gerçeklik ile uyuşup uyuşamamasına göre doğru ya da yanlış olur. Bu yüzden onun içinde kalarak onun önermenin doğru ya da yanlış olduğunu söylememiz mümkün değildir.149 Önerme ancak gerçeklik ile karşılaştırılarak doğruluk değeri alabilir.150
Önerme, doğruluk değeri ile belirleyicidir. Wittgenstein’ın belirlediği biçimi ile her önermenin doğru ya da yanlış olmak üzere iki kutbu vardır. Temsil ettiği olgunun gerçekte varolup verolmaması yolu ile doğru ya da yanlış olur. Bu iki kutup, önermenin gerçeklik ile ilişkisini oluşturur. Bu ilişkide bulanık olan herhangi bir şey yoktur. Evet ya da hayır ile yani, olgu vardır ya da yoktur ile önermenin doğruluğu belirlenir. Her önerme mümkün bir olgu durumunu tasvir eder. Fakat bu, her önermenin aktüel bir olgu durumunu tasvir ettiği anlamına gelmez. Herhangi bir olgu durumu verildiğinde biz ya onun ya da değillemesinin aktüel bir olgu durumunu tasvir ettiğini biliriz.151  Önermenin bir anlamının olması, onun doğru ya da yanlış olmasıdır. Önermenin anlamı, o doğru ya da yanlış olduğunda neyin olgu olduğudur.152
Önermenin doğrulanması için gerçeklik ile karşılaştırılması gerektiğini söylerken153 Wittgenstein’ın göz önünde bulundurduğu, resim teorisinin dilidir.154 Eğer önerme bir resim olmasaydı, onu doğrulamak için dünyada nereye bakmamız gerektiğini bilemezdik.155Önermenin doğru ya da yanlış olmasını sağlayan şey, onun gerçekliğin bir tasarımı olmasıdır.156
Wittgenstein açısından, bir adı anlamak onun yönletimini anlamaktır. Bir adın yönletiminin anlaşılması için işaretlerin önceden açıklanmış olması, hangi sözcüğün hangi nesneye işaret ettiğinin belirlenmiş olması gereklidir. Önermenin anlamının anlaşılması için, böyle bir durum söz konusu değildir. Önermeyi anladığımızda, anladığımız şey, onun yönletimi değil fakat anlamıdır.157
Her yeni ad için özel bir açıklama gerekirken, daha önce duyulmamış olan bir önermenin kendiliğinden anlaşılması terimler ve önermeler arasındaki temel bir farklılık ile ilişkilidir. Wittgenstein’a göre terimler noktalara; önermeler de oklara benzemektedir. Terimler nesnelerin üzerine sabitlenmişlerdir, nokta gibidirler. Önermelerin ise anlamı vardır: ok olarak önerme bir olgu durumuna işaret etmektedir. Önermelerin işaret ettiği olgu durumları adlandırılamamakta, sadece önerme tarafından tasvir edilebilmektedir.
“Olgu durumları betimlenebilir, adlandırılamaz. (Terimler noktalara benzer, önermeler ise oklara, onların anlamı vardır.)”158
Önerme kendiliğinden anlaşılır.159 Terimler nesnelere yönletimde bulunmaktadırlar. Fakat onların nesne ile ilişkisi zorunlu değil, olumsal bir bağlantı ile belirlenmiştir. Aynı durum terimler arasındaki ilişkinin, nesneler arasındaki ilişkiyi temsil ediyor olması için de geçerlidir. Fakat bu kurallar bir kez konduktan sonra, bu ilişkideki bu terimlerin, o ilişkideki o nesnelerin anlamına geldiğini söylemek için daha başka bir kurala ihtiyaç yoktur. Bu durum, her yeni ad için özel bir açıklama gerekirken, daha önce duyulmamış olan bir önermenin kendiliğinden anlaşılmasının nasıl mümkün olduğunu açıklar.
Bir terim ya bir şeyi adlandırıyordur, ya da anlamlı bir sembol değildir. Önermelerin, terimlerden farklı bir yönü vardır. Önermelerin anlaşılması onların oluşturucu öğelerinin, sözcüklerin anlaşılması ile ilişkilidir.160  Doğru ya da yanlış olmak, önermenin gerçeklik ile ilişkisini oluşturur. Onun anlamlı olması, doğru ya da yanlış olabilmesidir.161  Bu durumda önermenin anlaşılması için, doğru olup olmadığının bilinmesine gerek yoktur. Önerme, terimlerden farklı olarak, doğru olmadığında da anlamlı olmayı sürdürür.162
Wittgenstein açısından anlamlı olan ifadeler bu sahici önermelerdir. Bir olgunun resmi olan sahici önermeler, doğru ya da yanlış olarak olgunun öyle ya da başka türlü olduğunu söylerler. Dolayısı ile bütün sahici önermeler empirik ve olumsaldırlar.
Bir önermenin a priori doğru olması demek, onun doğruluk değerinin, gerçeklik ile karşılaştırılmaksızın sadece kendisinden çıkarılması demektir.163 Ne var ki bir önermenin anlamlı, dolayısı ile de doğru olabilmesi için aynı zamanda yanlış da olabilme olanağını taşıması gereklidir.164 Diğer bir deyiş ile bütün anlamlı önermeler doğruluk değerlerini gerçeklik vasıtası ile almalı, yani olumsal olmalıdır. Bu durumda, hiç bir önerme a priori olarak doğru değildir.
Uygulamalar
Bir ifadenin anlamlı olmasını? Tartışınız.
Dil ile dünyanın ilişkisini anlam problemi bakımından önemi nedir?
Anlamlı ifadeler ile gerçekliğin bir mümkün resminin çizilmesi arasında ilişki kurulabilir mi? Tartışınız.
Uygulama Soruları
Bir ifadenin anlamlı olması ne demektir? Açıklayınız.
Anlamlı bir ifade ile olgu durumu arasındaki ilişkiyi açıklayınız?
Wittgenstein’ın önermelerle olgular arasında kurduğu ilişkiyi dil ve anlam bakımından tartışınız.
Wittgenstein’a göre dil ile dünya arasındaki ilişkiyi ana hatlarıyla açıklayınız.
Bölüm Özeti
Wittgenstein’a göre olguları ifade eden her önerme doğruluğuna yanlışlığına bakılmaksızın anlamlıdır. Eğer bunda bir hata var ise bu doğru yönletimin yapılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçeklik, dil, olgu arasındaki ilişki anlamlılık bağlamında araştırılırken dilin önemi ortaya çıkmaktadır.
Kaynakça

No comments:

Post a Comment