Oct 1, 2017

FG-14

14. SONUÇ: 20 VE 21 YÜZYILLARDA FELSEFENİN GELDİĞİ KONUMU
Giriş
Yirminci yüzyıl eleştirel dil felsefesinin temel kavramları ve felsefeye yaklaşım biçimi değerlendirilecektir. Felsefe amaç, yöntem ve yapı bakımından bilimlerden farklıdır. Bunda da eleştirinin önemli bir payı vardır.
Felsefe bilimlerin anası yahut hizmetkârı olarak görünmüştür, o asla doğa bilimlerinden biri değildir. Hatta doğa bilimlerinin teorilerini, temellerini oluşturan fikirleri araştıran alandır. Onun işi kavramlarladır.
14.1. 20. ve 21. Yüzyıllarda Felsefenin Geldiği Konumun Anlaşılması
Burada öncelikli olarak felsefenin hem amaçları ve yöntemleri, hem de yapısı bakımından bilimlerden ayırt edilmesi çabası görülmektedir. İlk elden felsefenin yapısına ilişkin olarak öne sürülen sav, onu geometri gibi aksiyomatik disiplinlerden ayırmaktadır:
“Felsefede tümdengelimler yoktur; o, salt tanımlayıcıdır.” 165
Felsefede ne temelde duran bir önermeden tümdengelim ile çıkarılmış olan önermeler zincirine; ne de bunların kendisinden türetildiği temel önermeye izin verilmektedir. Felsefede hiç bir ifade diğerinden daha yukarıda ya da aşağıda değildir; onun tüm ifadeleri aynı düzlemdedir. O ne bir aksiyom, ne bir dogma, ne de bir hipotez içerir. Wittgenstein’a göre felsefede, diğerlerine göre mantıksal ya da epistemolojik önceliği olan hiçbir ifade yoktur.166  Bilimin aksiyomları doğru ve yanlış olanı, ahlakın öncülleri iyi ve kötüyü, estetiğin kabulleri güzel ve çirkini ortaya koyar. Felsefe ise sadece tanımlayıcı bir etkinlik olarak bunların hiçbirini yapmaz. Felsefenin görevi ne dış dünyanın, ne tanrının ve ne de ölümsüz ruhun varlığını kanıtlamaktır. Wittgenstein’da felsefe sadece ortada olanın açık kılınması anlamında tanımlayıcı bir etkinliktir.
Felsefe doğa bilimleri için ya da doğa bilimleri felsefe için bir yardımcı unsur olabilir; felsefe bilimlerin kraliçesi ya da hizmetkârı olabilir.167  Fakat bunlar asla aynı düzlemde olan etkinlikler değildir.
“Felsefe, doğa bilimlerinden hiçbiri değildir.
‘Felsefe’ sözcüğü, doğa bilimlerinin yanında olmayıp, ama üstünde veya altında yer alan bir şey demek olmalıdır.” 168
Wittgenstein’ın ilk gençlik yıllarının entelektüel atmosferinde, ağırlıklı olarak tartışılan konulardan biri fiziğin, özellikle mekanik fiziğin doğası olmuştur. Wittgenstein’ın fikri gelişiminde kendisi üzerinde Boltzmann ile birlikte etkili olan fizikçi–düşünür Hertz’in gösterdiği biçimi ile169 doğa bilimleri gerçekliği modellemekte ya da resmetmektedirler. Ne var ki felsefenin görevi gerçekliğin modelini sunmak ya da tasarlamak değildir.
“Felsefe gerçekliğin resimlerini vermez ve bilimsel incelemeleri ne onaylayabilir, ne de çürütebilir.” 170
Felsefenin ne bir bilimsellik iddiasında olması, ne de gerçekliğe ilişkin, bilimin önermelerine alternatif önermeler sunması söz konusudur. Felsefe, doğa bilimleri gibi modelleyici olmadığından dolayı, gerçekliğin hiçbir resmini sunmaz. Felsefe, tümdengelim içermediğinden dolayı, doğa bilimlerine üzerlerinde yükselecekleri aksiyomatik temelleri de sağlamaz. Alanı doğa bilimlerinin alanından net bir biçimde ayrılmış olan felsefe, doğa bilimlerinin sunduğu resimleri ya da modelleri içerikleri bakımından doğru ya da yanlış kılacak bir merci değildir.
Doğa bilimlerinin amacı gerçekliğe ilişkin bilgi sağlamaktır. Doğa bilimlerinin kendisi ile meşgul olduğu, üzerine eğildiği alan, olgulardır. Felsefe ise olgular hakkında bilgi veren bir disiplin olarak görülmemektedir. Fakat o, bilgi veren önermeler üzerine eğilmektedir: Notes on Logic açısından felsefenin görevi, doğa bilimi önermelerinin mantıksal formlarını sağlamaktır. Üzerine eğildiği alan olgulara ilişkin bilgimizi ifade eden önermelerdir. Felsefe, doğa bilimlerinin olgulara ilişkin, bilgi verici önermelerinin mantıksal formlarına ilişkindir.
“Felsefe, bilimsel önermelerin (yalnızca ilksel önermelerin değil) mantıksal formlarının doktrinidir.”171
Bilimsel ya da ampirik önermelerin formları, felsefeye inceleme nesnesini sağlamaktadırlar. Wittgenstein felsefeyi, bilimin ifadelerini mantıksal yapıları bakımından değerlendiren bir uğraşı olarak karşımıza çıkarmaktadır. Felsefe doğa bilimlerinin ifadelerindeki bulanıklıkları ve zaman zaman ortaya çıkan tutarsızlıkları, onların mantıksal formlarına yönelik bir değerlendirme ile giderme çabasındadır.
Burada ağırlık mantığa verilmektedir; çünkü mantık, bilim önermelerinin üzerinde yükselebileceği sağlam zemin olarak görülmektedir. Eğer onların sağlam zemini mantık ise felsefenin yapacağı da, mantıksal doktrine yönelik bir çalışma olmak durumundadır.
Hacker, Tractatus’ta mantıksal formun söylenemeyen bir şey olarak görülmesinden dolayı, Wittgestein’ın, felsefenin bilimsel önermelerin mantıksal formunun doktrini olduğu düşüncesini terk etmiş olduğunu söylemektedir.172
Bizim kanaatimiz ise Wittgenstein’ın bu fikri Tractatus’ta yeniden ele almış olmasına karşın, asla bütünü ile terk etmediği yönündedir. Çünkü birincisi mantıksal form, anlamlı olarak açıkça söylenemiyor olsa da anlamlı önermelerin yapılarında bulunur. İkincisi ise Tractatus’ta mantıksal formun anlamlı olarak söylenemez olduğunu belirtmiş olmak ile birlikte Wittgenstein, Notes on Logic’te felsefenin yapısına ilişkin olarak şu ifadeyi de eklemektedir:
“O, (Felsefe) mantık ve metafizikten oluşur, mantık onun temelidir.”173
Dolayısı ile Wittgenstein felsefede zaten metafizik bir yön olduğunu vurgulamıştır. Bu durumda mantıksal formun söylenemez olması artık felsefenin görevinin, bilimin ifadelerinin mantıksal formları ile ilgili olamayacağı anlamına gelmemektedir.
Mantık ve metafizikten müteşekkil olan felsefede, mantık temel olarak görülmektedir.174 Hacker’a göre daha önce diğerlerine göre önceliği olan hiçbir önermenin bulunmadığı, her birinin aynı düzlemde bulunduğu söylenmiş olan felsefede, şimdi de mantığın temel olduğunun söylenmesi, ilk bakışta uyuşmaz gibi görünen bir durum yaratmaktadır.175
Ne var ki Wittgenstein’ın felsefenin düz olması ile kastettiği şey, daha önce de ele aldığımız gibi felsefede hem temel bir önermeden tümdengelim ile türetilmiş önermelerin, hem de bunların kendisinden türetildiği aksiyomatik önermenin olmadığı yönündedir. Olgular hakkında bilgi de vermeyen felsefe, sadece açımlayıcı bir uğraşı olarak anlaşılmaktadır. Bu nedenle, söz konusu etkinlikte mantığın bir önceliği yoktur; mantık olgular hakkında bilgi vermeyecektir. Bu yüzden ondan, dünyadaki olgulara ilişkin bir bilgi türetilemeyecektir.
Diğer yandan mantık, gerek olgulara ilişkin betimlemeler sunan doğa bilimi önermeleri için, gerekse metafiziğin ifadeleri için bir temel durumundadır. Bu yüzden mantığın araştırılması, dünya olguları hakkında bilgi veren önermelerin değerlendirilmesini öncelemektedir. Mantığın araştırılması, dünyaya ilişkin olarak söylenebilecek mümkün şeylerin araştırılmasıdır:
“Benim çalışmam mantığın temellerinden dünyanın doğasına doğru uzanır.”176
Wittgenstein’a göre dünyanın yapısı ile mantığın yapısı ortaktır. Bu yüzden de dünyanın yapısını ortaya koyma gayretinde olan her türden çaba, bu uğraşısını mantığın üzerine oturtmak durumundadır.177
“Mantık bir öğreti değil, fakat dünyanın bir yansısıdır.”178
Hacker’a göre, Wittgenstein’ın mantığın metafiziği de içeren felsefe için temel olduğunu söylerken179  düşündüğü şey, metafizik gerçeklerin mantıksal soruşturma vasıtası ile açığa çıkarılabileceğidir.180 Yapılarındaki ortaklıktan dolayı olgulara ilişkin her tür soruşturma, mantıksal formun araştırılması ile mümkün olacaktır. Nitekim Wittgenstein’da Philosophical Investigations’da bunu olumlar bir ifadeye yer vermektedir:
“Mantık araştırması bütün şeylerin doğasını açığa çıkarır.”181
Bundan dolayı olgular hakkında bilgi verme iddiasında olan önermelerin yapısı da, öncelikle mantıksal yapıya uygun olmalıdır. Mantık, bilgi veren tüm önermelerin yapısında ortak olarak bulunmaktadır.
“Mantık önermelerinin doğru bir açıklaması, onlara, tüm diğer önermelere karşı biricik bir konum vermelidir.”182
Mantığın önermeleri, düzgün kurulmuş ifadelerin kendisi üzerine inşa edildikleri yapıyı gösterirler. Felsefenin de üzerine kurulması gereken, onun için temel durumunda olan şey, mantık olmalıdır. Bu yüzden de felsefe, doğa bilimi önermeleri üzerine eğilirken, aksiyomatik ve bilgi verici bir disiplin olmaması nedeniyle, onlara koşut önermeler sunmaz; onları içerikleri bakımından değerlendirmez. Felsefenin doğa bilimi önermeleri üzerine eğilmesi, mantıksal formları üzerinden olacaktır. Ancak böylelikle doğa bilimlerinin dünya hakkındaki önermelerinin doğru bir değerlendirmesi mümkün olacaktır. Çünkü önermelerin mantıksal formları, dünyanın temel mantıksal yapısına ilişkin bir şeyleri de içermektedir. Sözgelimi üçüncü bölümde detaylı olarak incelemeye çalışacağımız anlayış uyarınca, önermelerin olgulara ait resimlerin; olgulara ait resimlerin de olguların temsili olmasını sağlayan şey bunlar arasında ortak olarak bulunan mantıksal yapıdır. Bu yüzden doğa bilimlerinin olgulara ilişkin önermelerinin incelenmesi, bunların olgular ile ortaklaşa sahip oldukları mantıksal form bakımından olacaktır. Her iki bakımdan da mantık, felsefe için önceliklidir.
Wittgenstein açısından, bilgi verici ifadelerin doğa bilimi önermeleri olduğunu ifade etmiştik. Bunlar bir olgunun tasvirini veren, düzgün kurulduklarında doğru ya da yanlış olabilen ifadelerdir.183 Ne var ki felsefenin ifadeleri, doğa bilimi önermelerinin taşıdığı bu özellikleri barındırmamaktadırlar.
Hacker’a göre, Wittgenstein’ın felsefe ve doğa bilimleri arasında yapmaya çalıştığı bu ayrım, doğrudan Russell’ın felsefe anlayışı ile ilişkilidir. Russell’ın görüşü uyarınca felsefe, doğa bilimlerinin bir tür tamamlayıcısı durumundadır.184 İncelediği konuların genelliği ile doğa bilimleri için bir tür meta disiplindir ve gerek yöntemleri, gerekse ifade biçimleri ile felsefe, doğa bilimlerine öykünmelidir.185 Böylelikle felsefenin ürünü olarak, doğa bilimi önermelerini tamamlayan felsefe ifadeleri ortaya konacaktır.
Biz, eğer doğrudan ilişkisi var ise bile konumuzun bütünlüğü açısından Wittgenstein’ın felsefeye ilişkin görüşlerini, Russell’ın felsefesi ile karşılaştırmanın değil; kendi içinde değerlendirmenin uygun olduğunu düşünüyoruz. Felsefenin doğa bilimlerinden ayırt edilmesi hususunun üzerinde bu kadar durulmasının, onun kognitif bir disiplin olarak değil de eleştirel bir etkinlik olarak ortaya konma çabası ile ilişkili olduğu kanaatindeyiz.
Dünyaya ilişkin bilgi verme görevi fiziğe; insan zihninin çalışmasına ilişkin soruşturma görevi ise psikolojiye ayrılmıştır. Wittgenstein’ın felsefe için belirlediği görev, evrenin doğasına ilişkin metafizik hakikatleri ortaya koymak veya sentetik a priori önermeler sunmak değildir.186
Felsefe olgular hakkında konuşmaz. Felsefe ifadeleri, olgular hakkında hiçbir tasviri dile getirmeyen, bu konuda susan ifadelerdir. Bu yüzden felsefede önerme olamaz. Felsefe bilgi verme iddiasındaki bir disiplin değil, ifadelerimizi açık kılma gayretinde olan eleştirel bir etkinliktir. Felsefenin biricikliği sunduğu önermelerde değil, etkinlik olarak icra edilmesindedir.
“Felsefenin sonucu "felsefi önermeler" değil, fakat önermelerin açık kılınmasıdır.”187
Felsefe ne bir tasvir, ne bir teori, ne de bir bilgi verme gayretindedir. O, empirik önermelerin ifade edilişlerinden kaynaklanan felsefi problemleri çözen, bulanıklıkları netleştiren, yanlış anlaşılmaları gideren; açık kılıcı, bir etkinliktir.
“Felsefe bir öğreti değil, ama bir etkenliktir.
Felsefi bir yapıt, esasında, aydınlatmalardan meydana gelir.”188
Bu etkinlik, dil üzerinden gerçekleştirilen, eleştirel bir faaliyettir.
“Tüm felsefe ‘dil eleştirisi’dir.”189
Bu türden bir dil eleştirisinden beklenen, dilin bozulması sonucunda düğümlenen düşünceyi açık kılmasıdır.
“Felsefenin amacı düşüncelerin mantıksal açıklamasıdır.
…Felsefe, aksi halde donuk ve bulanık olan düşünceleri aydınlık kılıp keskince sınırlamalıdır.”190
Açıklık mantıksal bakımdan sağlanacaktır; çünkü düşüncenin düğümlenmesi çoğu zaman karıştırma ya da kasıtlı olarak mantıksal sentaksın ihlal edilmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Wittgenstein açısından felsefe, köklü karışıklıklar ile doludur.191  Tractatus’un önsözünde Wittgenstein, kitabının felsefe problemlerinin tamamen çözümüyle ilgili olduğunu belirtmektedir.192 Wittgenstein için meşru felsefe, dile yönelik eleştirel bir etkinliktir. Şimdi Tractatus bu karışıklıklara bir açıklık getirme ve felsefenin alanını net bir biçimde belirleme gayretindedir. Kitabın amacının belirtildiği yer, felsefedeki problemlerin çözümü için önerilen yöntemin de habercisidir:
“Kitap böylece, düşünmeye bir sınır çizmek istiyor, ya da daha çok – düşünmeye değil, düşüncelerin dile getirilişine.”193
Böylece Tractatus’un gayesini iki ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlardan ilki felsefede ortaya çıkan problemleri açık kılarak çözmek; ikincisi ise buna paralel olarak söylenebilenler ile söylenemeyenleri birbirinden net bir şekilde ayırarak dile sınır çekmektir. 194
Wittgenstein, felsefedeki problemlerin diğer bir nedeni olarak, dilin mantıksal sentaksının bozulma pahasına, açıkça söylenemeyen, fakat sadece gösterilebilir olan şeylerin söylenmeye çalışılmasını görmektedir. Bu yüzden Tractatus’un bir gayesi de açıkça söylenebilen şeyler ile söylenemeyip sadece gösterilebilir olan şeyleri birbirlerinden ayıracak bir sınır çizgisi çekmektir. Wittgenstein’a göre felsefenin öncelikli uğraşısı bu olmalıdır.195 Nitekim Wittgenstein, Russell’a yazdığı bir mektupta, eserinin temel probleminin neyin açıkça (önermeler ile) söylenebileceğini ve neyin önermeler ile söylenemeyip sadece gösterilebileceğini ortaya koymak olduğunu bildirmektedir.196
Wittgenstein açısından söylenebilenler, olguların tasvirini veren doğa bilimi önermeleridir. Doğa bilimlerinin dili, olguların tasvirini doğru ya da yanlış; ama düzgün olarak vermektedir. Bu dilin ifadeleri düzgün bir gramatik yapı ile kurulmuş, terimlerinin yönletimleri ve işlevleri belirlenmiş ve bununla beraber mantıksal sentaks ile hiçbir uyuşmazlık içermeyen önermelerdir.
Sınırları belirleme girişimi olması bakımından Wittgenstein’ın teşebbüsü Kant felsefesine yaklaşmaktadır. Nitekim Kant açısından felsefe, insan düşüncesine, aklın meşru kullanımlarını belirleyecek olan bir sınır çizgisi çekmelidir. Bu yüzden felsefe, gerçekliği deneyimlememizin önkoşullarına eğilmelidir. Bu yönü ile o, şeylerin kendilerinden çok, bizim onlara ilişkin bilgimizin ortaya çıkma koşulları hakkında olmalıdır. İnsan düşüncesinin sınırını belirleyecek daha üst bir yapı olmadığından, bu bir tür özeleştiridir.197 Böyle bir soruşturmaya girişmiş olan felsefeden beklenen, deneyimin zorunlu önkoşullarını ifade eden doğru sentetik a priori önermeler sunmasıdır.
Pears’a göre Wittgenstein felsefesi, genel karakteri açısından Kantçı anlamda eleştireldir.198 Çünkü Kant’ın soruşturması düşüncenin sınır çizgilerini belirlemeye yönelikken; buna paralel olarak Wittgenstein, düşüncenin ifade edilme biçimine yönelik bir soruşturma önermiştir.199 Kant’ın eleştirel felsefesinde olduğu gibi Tractatus da, anlamın sınırlarını belirleme teşebbüsündedir. Kant’ın eleştirisi, aklın kendi başına, geleneksel anlamında metafizik bilgiye sahip olamayacağını göstermiştir. Benzer şekilde Tractatus da, bu sınırlar aşılmaya çalışıldığında ortaya çıkan metafizik karıştırmaların kökenlerini belirlemeye çalışmaktadır.
Kant olgusal bilginin, Wittgenstein ise olgusal söylemin içinde bulunduğu sınırları belirlemiştir.200 Kant, döşemiş olduğu sınırların içinde, düşüncenin zorunlu olarak durduğunu düşünürken; Wittgenstein da çizdiği sınırlarda dilin zorunlu olarak durduğunu düşünmüştür.201 Fakat Kant’tan farklı olarak Wittgenstein, eleştirisini dil üzerinden gerçekleştirmektedir. Wittgenstein’ın sınır çizgilerini belirlemek istediği yer “düşünme değil fakat düşüncelerin dile getirilişi”202 dir. Çünkü ona göre düşünmeye çekilebilecek bir sınır için düşünülemeyeni de düşünmemiz, yani sınırın her iki tarafını da görebilmemiz gerekirdi.203  Bu yüzden bu sınır sadece içeriden çekilebilecektir. 204
Uygulamalar
20 ve 21 yy. Eleştirel Dil Felsefesinin ne olduğunu değerlendirin.
Modern dönemde dil felsefesi nasıldır, yorumlayınız.
Eleştirinin felsefedeki yerini irdeleyiniz.
Uygulama Soruları
20 ve 21 Yy. Eleştirel Dil Felsefesinin ne olduğunu açılayınız.
Modern dönemde dil felsefesi nasıldır, anlatınız.
Eleştirinin felsefedeki yerini irdeleyiniz.
Bölüm Özeti
20. 21 yüzyıl eleştirel felsefesinin temel özellikleri ele alınırken, felsefenin bilimlerden de ayrılan yönlerini öğrendik. Felsefenin olgularla uğraşmaması, eleştiriye dayanan yapısı ile bilimin önermelerini mantıksal bakımdan değerlendirmesi gerektiğini gördük. Wittgenstein’a göre felsefe susulması gereken yeri ve konuşulması gereken yeri belirlemelidir. Olguya dayanan önermeler ile metafizik önermelerin farklı olduğunu öğrendik.
Bu bölümde, Wittgenstein’ın felsefenin sorunlarının dilin yapısından kaynaklandığını gördük. Felsefe sorunları, açıkça söylenemeyenlerin söylenmeye çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Kant olgusal bilginin, Wittgenstein ise olgusal söylemin içinde bulunduğu sınırları belirlemiştir.
Kaynakça

No comments:

Post a Comment