Oct 9, 2017

İF-5

5. FELSEFENİN İLKOKULU: MİLETOS
Giriş
Doğayı tanıma kaygısını ve bu kaygıyla gelişimini sürdürmeye karar veren insan, mitolojik sorulardan ve mitolojik cevaplardan artık tatmin olmamaktadır. Bundan sonra yapılacak iş, doğayı gözlem yoluyla incelemek ve her şeyin ilk ilkesini aramaya girişmektir. Buradan hareketle bu bölümde bilim ve felsefenin temellerinin atıldığı bir dönemden ve bu dönemin ilk bilim-felsefe okulu olan Miletos Okulu ve bu okulun Doğa Düşünürleri (Physiologoi) olarak adlandırılan düşünürlerinden söz edilecektir; ayrıca felsefenin ilk sorusu olarak kabul edilen “Arkhe nedir?” sorusuna bu düşünürlerin verdiği yanıtlar değerlendirilecektir. Ama öncelikle bu Okulun nasıl bir düşünsel ortamda ortaya çıktığını anlamak için, Yunan geleneğinde ilk düşünürler olan Yedi Bilge’den ve onların dilinden dökülüp günümüze kadar ulaşan, insanları hem siyasi hem de ahlaksal anlamda uyaran veciz sözlerinden bahsedilecektir. Ayrıca bu dönemi, mitolojik düşünme tarzının hâkim olduğu Homeros ve Hesiodos’un destan dönemiyle genel anlamda karşılaştırılmalı olarak çalışmanın, Yunan kültüründeki mitoloji-bilim-felsefe sürecini daha iyi anlamak için çok önemli olduğu vurgulanacaktır. 
5.1. Yedi Bilge ve Thales
Mitolojik kıyıları yavaş yavaş ilk terk edenler, bir Yunan kolonisi olan ve Küçük Asya’nın (Asia Minor: Anadolu) Ege kıyısında yer alan Ionia’nın özellikle Miletos ve daha başka şehirlerinde yetişen doğa düşünürleri ya da ilk evrenbilimcileri olmuştur. Yaşadıkları dönem felsefe tarihine 19. yüzyıl âlimlerince “Sokrates- Öncesi Dönem” olarak kazınmıştır. Böylece bu düşünürlerin geliştirdiği düşünceler ve kullandıkları sırf gözleme dayalı yöntemler ile Sokrates (İÖ 470-399) ve sonraki düşünürlerin geliştirdiği felsefe ve felsefi yöntemler arasında büyük bir ayrım olduğuna dikkat çekmek istenmiştir.1 Ama şu da bir gerçektir ki, Ionialı düşünürler tarih sahnesine çıkmamış olsalardı, Batı Felsefesinin temel direkleri olan Sokrates, Platon, Aristoteles gibi filozofların da ortaya çıkması olanaksız olacaktı.
Felsefe tarihinde Miletos Okulu olarak bilinen (İÖ 6. yüzyıl) okul, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’in doğayla ilgili gözleme dayalı bilgilerle örülü düşüncelerinden bina edilmiştir. Söz konusu düşünürlerin felsefenin temelini oluşturmasının nedeni ise, Homeros ve Hesiodos’tan farklı olarak doğayı mitolojik bir yaklaşımla değil, akılcı ve bilimsel bir yaklaşımla ele alıp incelemeye başlamış olmalarında ve bu konuda geleneğin verdiği cevaplarla yetinmeyip “evrenin ilk ilkesi nedir, yani arkhe nedir,” şeklindeki ilk felsefi soruya verdikleri yanıtlarda yatar. Onlar “tek olanı, bütün varlıkların değişmez maddi ilkesini” aramaya başlayarak Yunan felsefesinin doğumunu müjdelemişlerdir.
Miletoslu düşünürlerin ilki, Miletos Okulu’nun kurucusu olduğu gibi, felsefenin ve bilimin kurucusu olarak da görülen Thales’tir (Θαλῆς ὁ Μιλήσιος). İÖ yak. 625 ve 545 yılları arasında yaşadığı düşünülen ve kimilerine göre Fenikeli soylu bir aileye mensup, kimilerine göre de Miletos’un has vatandaşı olan2  Thales Yunan’ın Yedi Bilgesi’nden biridir. Bu yüzden Thales’e geçmeden önce Yedi Bilge’yi tanımak gerekir:

Resim 16: Yedi Bilge
Geleneğe göre, Yunanistan’ın Yedi Bilgesi3  olarak adlandırılan kişiler, İÖ yak. 620–550 arasında yaşayan ilk düşünürlerdir. Bunlara İÖ 6. yüzyılın düşünürleri de denir. Sonraki yüzyıllarda bilgece söyledikleri sözlerle tanınan bu düşünürler Miletus’lu Thales, Mytileneli Pittakos, Prieneli Bias, Atinalı Solon, Lindoslu Kleobulos, Khenaelı Myson ve Spartalı Khilon ve Korinthoslu Periandros idi. Bunlar hakkında ilk yazılı belge Platon’un Protagoras adlı diyaloğundaki Sokrates’in sözleridir. Şöyle der Sokrates:
“Hepsi Sparta eğitimine hayrandı ve hepsi bu eğitimle yetişti. Kısa ve öz deyişleri hafızlara kazındı. Her birinin ağzından özellikle şu deyiş hiç düşmedi: Kendini bil; Hiçbir şeyde aşırıya kaçma. İşte bu tür deyişlerle felsefi düşünme tarzı eskiler arasında çok yaygındı.”4 
Sokrates’in de belirttiği üzere, antik dünyada felsefi düşünme söz konusu Yedi Bilge’nin insanlara ahlaki tavsiyeler niteliğindeki kısa ve öz deyişleriyle başladı. Bu deyişlerin en tanınmışlarını şöyle örnekleyebiliriz.
Lindoslu Kleobulos (Rodos adasındaki Lindos şehrinin tiranı):
Ölçülülük en iyi şeydir.
Zihninizi iyi bir şeyle meşgul edin.
Düşüncesiz veya kaba olmayın.
Erkek çocukları kadar kız çocuklarını da eğitin.
Jimnastik yapın.
Konuşmacıdan ziyade dinleyici olun.
Erdeme dost, kötülüğe düşman olun.
Adaletsizlikten kaçının.
Hazza yenik düşmeyin.
Hiçbir şekilde şiddete başvurmayın.
Kendi denginizle evlenin; çünkü karınız sizden üstün olursa, akrabaları efendiniz olur.
Zenginken kibirli olma, dara düşersen de kendini hakir görme.
Kaderin dönekliğine asaletle katlanmayı öğrenin.
Senden daha yüksek rütbedeki kişi efendin olur, akraban değil.
Atinalı Solon (Atina demokrasisini biçimlendiren yasa taslaklarını hazırlayan, yasa koyucu):
Sözler davranışların aynasıdır.
En güçlü ve en muktedir olan kraldır.
Asla yalan söyleme.
Saygın hedeflerin peşine düş.
Dost edinirken aceleci davranma, edindikten sonra da yüzüstü bırakma.
Emir vermeden önce itaati öğren.
İyiyi salık vermeye bak, arkadaşının hoşuna gideni değil.
Aklı kılavuz al.
Kötü arkadaştan kaçın.
Tanrıları onurlandır, büyüklerine hürmet et.
Büyük işlerde herkesi memnun etmek imkânsızdır.
Spartalı Khilon (İÖ 6. yüzyılın Spartalı siyaset adamı):
Dilini tut, özellikle de resmi bir ziyafette.
Kimseyi tehdit etme.
Kendini bil.
İyi gününden ziyade kötü gününde dostunun yanında ol.
Düğününde abartıya kaçma.
Yaşlılığa hürmet et.
Kendi güvenliğin için akıl danış.
Haksız bir kazançtansa, kaybı göze al.
Başkasının felaketine sevinme.
Güçlüyken merhametli ol.
Altının saflığı mihenkle sınanır; insanın iyisi, kötüsü de altınla.
Dilin düşünceni aşmasın.
Öfkene hâkim ol.
İmkânsızı hedefleme.
Kanunlara uy.
Ölmüşleri bahtlı kişiler olarak öv.
Konuşurken el kol hareketi yapma ki seni deli sanmasınlar.
Sükûnetini koru.
Ölmüşlerinizi iyilikle yad edin.
Miletoslu Thales: (İlk düşünür ve matematikçi):
Varolanların en eskisi tanrıdır, çünkü yaratılmamıştır.
Evrenden âlâsı yok, çünkü tanrının eseri.
Mekândan daha büyüğü yok, çünkü her şeyi içine alır.
Zihinden hızlısı yok, çünkü her yeri aşar.
Zorunluluktan güçlüsü yok, çünkü her şeyin hâkimidir.
Zamandan daha bilgesi yok, çünkü her şeyi açığa çıkarır.
Varolanların en eskisi tanrıdır, çünkü yaratılmamıştır.
Evrenden âlâsı yok, çünkü tanrının eseri.
Mekândan daha büyüğü yok, çünkü her şeyi içine alır.
Zihinden hızlısı yok, çünkü her yeri aşar.
Zorunluluktan güçlüsü yok, çünkü her şeyin hâkimidir.
Zamandan daha bilgesi yok, çünkü her şeyi açığa çıkarır.
Kendini bil.
Haksız kazançtan sakın.
Ölümle yaşam arasında fark yok.
Yalan yeminin zinadan farkı yoktur.
En zor iş, kendini bilmektir.
En kolay iş, öğüt vermektir.
Tanrısallık, başı sonu olmamadır.
İnsanın görebileceği en tuhaf şey, yaşlı bir tirandır.
En mutlu insan sağlıklı bir bedene, uyanık bir zihne ve uyumlu bir tabiata sahip olandır.
En iyi ve en doğru yaşam şekli, başkasında ayıpladığımız şeyleri yapmamakla mümkündür.
Lesboslu Pittakos: (Lesbos adasındaki Mytilene şehrinin yöneticisi. Devlet yönetiminde soylu sınıfın hâkimiyetine gem vurmaya, halkı söz sahibi yapmaya gayret etmiştir):
 Zamanını bekle.
Şimdi affet ki, sonradan pişman olma.
Bağışlama, intikamdan evladır.
İyi olmak zor iş.
Tanrılar bile kadere karşı gelemez.
Ayinesi iştir kişinin.
En iyi şey, elindeki işi yapmaktır.
Zaferlerini kan dökmeden kazan.
İyi insanı kılı kırk yararak ararsan asla bulamazsın.
Yapacaklarını hemen söyleme ki, yapamazsan millete maskara olma.
İntikam tanrıçasından korkuyorsan, kimsenin felaketine gülme.
Emanete hıyanet etme.
Ne dostun ne de düşmanın hakkında kötü konuş.
İtidale müptela ol.
En güvenilir olan karadır; en güvenilmezi ise deniz.
Prieneli Bias (İÖ 6. yüzyılın siyaset adamı ve kanun koyucu):
Şanssızlığı kaldıramayan kişi, sahiden şanssızdır.
Elde edilemeyecek şeylerin meftunu olmak ruhun hastalığıdır.
Hayatı bugün ölecekmişsin gibi kısa, hiç ölmeyecekmişsin gibi uzun yaşa.
Dostlarını bir gün onlardan nefret edecekmişsin gibi sev, çünkü insanların
çoğu kötüdür.
Bir işe başlarken ağırdan al, ama başladın mı da sıkı sıkı sarıl.
Akla değer ver.
Tanrıların varlığını kabul et.
Bir insan değersizse, zengindir diye onu övme.
İsteğine zorbalıkla değil, ikna ederek ulaş.
Sevaplarını tanrılardan bil.
Düşünmeden konuşma ki, deli sanmasınlar.
Gençliğinden yaşlılığına kadarki seyahatinde bilgelik yolluğun olsun.
Korinthoslu Periandros (İÖ 7-6. yüzyıllarda Korinthos şehrine altın çağını yaşatan tiran):
Hiçbir şeyi para için yapma, bırak para kazanç peşinde koşan tüccarın olsun.
Emniyette olmak isteyen tiran korumalarına sadakat gösterir, silahlara değil.
Ruh dinginliği, güzel şey.
Atılganlık, tehlikelerini de beraberinde getirir.
Kazanç, soysuz bir şey.
Demokrasi, tiranlığa tercih edilmeli.
Zevkler gelir geçer, şeref baki kalır.
İyi gününde ölçülü ol, kötü gününde akıllı.
Dostlarının iyi gününde nasılsan kötü gününde de öyle ol.
Söz verdin mi arkasında dur.
Sır verme.
Suçluları ıslah etmekle kalma, suça meyilli olanları da ıslah et. 5

Resim 17: Thales
İşte bu veciz söz söyleme geleneğinin, başka deyişle pratik düşünüşün en önemli temsilcilerinden biri olan ve tarihçi Herodotos’a göre ailevi kökleri Fenikelilere dayanan Thales,6 Mısırlılardan edindiği matematik bilgisini de devreye sokarak evreni bir bütün olarak incelemeye başladı ve evrenin ilk nedeninin (arkhe) ne olduğuna mitolojik hikâyelerden bağımsız bir yanıt aradı.
Miletos okuluna ve Sokrates öncesi bütün diğer düşünürlere göre “Arkhe” maddi bir şeydi ya da maddeden (hyle) yapılmıştı; her şey bu maddeden çıkıyordu ve ona geri dönüyordu. Bu süreç içinde o maddi varlık temel varlık olarak kalıyor, yalnız halleri değişiyordu; dolayısıyla bu temel varlık tekti. Bu yüzden Miletos Okuluna mensup düşünürlere “Monist (Tekçi) görüşü savunan düşünürler (Monistler ya da Tekçiler) denir. İşte bu Monist düşünürlerin ilki olan Thales bu maddi varlığın “su (hydor)” olduğunu iddia etti.
Ondan kalan iki fragmandan birinde “Su, her şeyin ilk ilkesidir (ya da ilk nedenidir),” yazılıydı. Çünkü Thales’e göre, suda bitmez tükenmez bir yaşam gücü vardı ve bir ağaç kütüğünün nehirde yüzmesi gibi, dünya da suyun üzerinde öyle yüzmekteydi.7
Aristoteles’e göre, Thales’in bütün varlıkların temelinde su olduğunu söylemesinin nedeni, bütün canlıların ve bitkilerin yaşamak için suya gereksinim duymalarıdır; ya da varlıkların tohumunun (semen) ve besininin nemli olmasıdır. Nem, varlıkların yaşamını sürdürebileceği ısıyı üretir ve sürdürür. İşte bu nemin kaynağı da sudur.8 Ayrıca suyun doğası, katı sıvı, buhar (gaz) gibi farklı farklı şekiller almasını sağlayacak niteliktedir ve bu yüzden bu anlamda onun doğasına sahip başka hiçbir şey yoktur.
Thales’ten kalan ikinci fragman ise şöyledir:
“Her şey tanrılarla (daimonlarla) doludur.”
Bu fragmana göre, Thales için doğada tanrısal olmayan, yani yaşam gücü olmayan hiçbir şey yoktur; her şey canlıdır, yani her şeyde yaşam gücü vardır. Örneğin, mıknatıs taşı canlıdır, çünkü demiri çekebilir. Her şeyin kaynağı suysa ve her şey sudan çıkmışsa, o zaman su ilkesi bir tanrıdır, yani yaşamsal güçtür.
Thales aynı zamanda bir gökbilimciydi; bir senede 365 gün olduğunu göstermiş, yaz ve kış gün dönümlerini hesaplamıştı. Ama belki de en önemlisi 28 Mayıs 585 yılında gerçekleşen güneş tutulmasını önceden bilmişti.9Çünkü bu bilgi sonradan Batı Düşüncesi geleneği içinde “felsefe ve bilimi başlatan ilk bilgi” olarak değerlendirilecekti.10  Bunun yanında, takımyıldızlar hakkında da çok geniş bilgi sahibiydi Thales, hatta güneş ve ayın tahmini boyutları hakkında bile fikir yürütmüştü. Onun bu gök sevdası, Platon’da çok hoş bir hikâyeye bürünerek anlatılmıştır: Thales bir gün başını göğe çevirmiş yıldızları gözlemliyormuş ki, birden bir kuyuya düşüvermiş. Muzip bir Trakyalı köle kız da onunla dalga geçmiş, yukarıda, göklerde ne olduğunu bilmek isterken önünde, ayağının altında ne olduğunu göremeyecek kadar çılgın biri diye.11
5.2. Anaksimandros ve Anaksimenes
Thales’in öğrencisi ve takipçisi olan Miletoslu Anaksimandros ise (İÖ 610-546) ise Miletos okulunun ikinci önemli üyesidir ve Doğa Üzerine (Περὶ φύσεως / Peri physeos) adlı eseri onun “doğaya ilişkin ilk eser kaleme alan Yunanlı olarak” tarihe geçmesine neden olmuştur.12 
Biz Anaksimandros’u özellikle bu eserden kalan fragmanlardan ve büyük olasılıkla bu kitabı okumuş olan Theophrastos’un aktarımlarından tanıyoruz ve yine bu kaynaklardan onun “evren, evrenin kökeni ve ilk biçimiyle ilgili görüşlerini; gök cisimleri, doğa olayları, astronomi, meteoroloji ve biyoloji gibi bilimlerinin ilk halleri ve coğrafya hakkında ne denli bilgi sahibi olduğunu ve yaşamı boyunca bu konularda ne denli uğraş vermiş olduğunu anlıyoruz.13  Yunanın ilk güneş saatinin ve ilk yıldız haritasının da yaratıcısı olduğunun söylenmesi ve günümüze ulaşmamış olan ilk dünya haritasını (mappa mundi) çizme denemesi bunun bir kanıtıdır.

Resim 18: Anaksimandros
Anaksimandros’un ağaçların dallanıp budaklanarak gelişmesine ve kabuklarının soyulmasına dair yaptığı gözlemler, insanoğlunun kökenini açıklamasına ışık tuttu. Ona göre, insandan başka tüm canlılar doğdukları andan başlayarak kendilerine bakabiliyorlardı, ama insanoğlunun uzun bir süre bakıma ihtiyacı vardı. Anaksimandros’un tahminine göre ilk insanlar çocukluklarını dikenli bir ağaç kabuğuna sarılmış şekilde geçiriyor ve birer balığa benziyorlardı, dolayısıyla suda yaşıyorlardı.14  Ergenlik döneminde, kabuklarını soyuyorlar ve dışarı çıkıp kuru toprağa, yani kendi kendilerini koruyabilecekleri bir çevreye ilk adımlarını atıyorlardı.15

Resim 19: Anaksimandros’un çizdiği varsayılan dünya haritası
Anaksimandros’un evren anlayışı Thales’ten çok daha ayrıntılı ve çok daha farklıdır. Her şeyden önce, dünyayı destekleyen hiçbir şeyin olmadığını söyler ve bu yüzden Thales’in yaptığı gibi dünyanın üzerinde durduğu bir destek aramaz. Çünkü dünya her şeye eşit uzaklıkta olan bir yerdedir. Sonra, ona göre, evrenin ilk ilkesini bizim gözlerimizle gördüğümüz dünyadaki bir elementle, yani su ya da ateş gibi bir elementle özdeşleştirmek hatadır. Varlıkların ana ilkesi sınırsız ve tanımlanmamış olmalıdır. Anaksimandros bu şekilde düşündüğünden, “arkhe nedir?” sorusuna Thales’den değişik bir yanıt vermiştir ve evrenin temelinde yatan bu ilkeyi apeiron (ἄπειρον: Sonsuz ve Sınırsız Olan) olarak adlandırmıştır. Bu ilke tanımsızdır ve her şeyin başlangıcıdır; yani doğmamıştır, yaşlanmaz, yok olmaz, ölmez olandır. Ama Anaksimandros’un bu ilkesini “mekân içinde sonsuzca yaygın olarak düşündüğü” sanılır; “zaman içinde başlangıcı ya da sonu olup olmadığını düşündüğü” bilinmez.16 Bu ilke, sonradan Aristoteles’in de belirttiği gibi, varolan evreni (kurulu düzen, kosmos) meydana getiren maddi bir nedendi belki.17
Anaksimandros’a göre, evren sıcak- soğuk, kuru-yaş, vb. gibi karşıtlıkların savaş alanıydı. Bazen bir çift karşıt, diğerlerine üstün gelir, bazen de diğer bir çift karşıt buna üstün gelirdi; yani sürekli birbirleriyle çatışırlardı, ta ki birinden biri yok oluncaya ve diğerine dönüşünceye değin (Örneğin, günün geceye dönüşmesi, kışın da yaza dönüşmesi gibi). Bunlar, Anaksimandros’un şiirsel ifadesine göre, “zamanın hakemliğinde adaletsizliklerinin cezalarını çekiyorlar ve birbirlerinin verdiği zararın tazminatını ödüyorlardı.” 18  Sıcak ve soğuk ilk ortaya çıkan zıtlıktı; kozmik bir yumurtadan ve ezeli-ebedi olan sonsuz bir maddeden hayat bulmuştu. Sonra bunlardan ateş ve toprak çıkmıştı ve varolan evrenin (kosmosun) temelini oluşturmuştu. Başka deyişle, Anaksimandros’a göre evren, zıtlıkların birliğinden oluşmuştu.
Anaksimandros’un öğrencisi ve takipçisi olan Anaksimenes ise (İÖ yak. 546-525) Miletos okulunun üçüncü doğa düşünürüdür. O da Anaksimandros gibi arkhe’nin “tek, sonsuz, uçsuz bucaksız olduğunu” söylemiş, ama bunun belirsiz değil de belirli olduğunu ifade ederek Anaksimandros’dan ayrılıp Thales’e daha yaklaşmıştır. Böylece, Thales’in arkhe’nin su olduğunu iddia etmesine benzer şekilde, Anaksimenes de arkhe’nin maddi bir şey olduğunu belirtmiştir. Anaksimenes’e göre bu maddi şey “havadır (aer).” Hava, ona göre, dünyanın üstünde durduğu şeydir. Bu görüşüyle de Thales’e benzemektedir.
Hava ilk haliyle görünmez bir yapıdadır, ama hareket etmeye başladığında ve yoğunlaştığında görünür olur, çünkü ilkin rüzgâr (veya buğu), sonra bulut, ardından da su olur ve en sonunda daha da yoğunlaşır ve kalınlaşır, ta ki toprak (veya çamur) ve taş olana değin. Havanın en seyrek haliyse ateştir. Her şey havanın seyrelmesi ve yoğunlaşması sonucunda meydana gelir.19dudaklarınızı büzüp sonra ağzınızı iyice açıp avucunuza üfleyin, ilkin sıcak bir hava, sonra soğuk bir hava hissedeceksiniz der.20
Ona göre, hava sonsuza değin canlılığını koruduğu için, tanrısallığın, yani yaşamsal gücün tüm özelliklerine sahiptir, dolayısıyla varolan her şeyin nedenidir. Kısaca, Anaksimenes’e göre hava tanrısaldır ve tanrılar da dâhil olmak üzere her şeyi kendi içinden doğurur.21 

Resim 20: Anaksimenes
Ayrıca yine ona göre, bizim ruhumuz da havadan oluşmuştur ve bedenimizin birarada durmasına, dağılmamasına neden olur. 22 Tıpkı havanın tüm dünyayı çepeçevre sarmasına benzer bir durumdur bu. Anaksimenes bu şekilde insan bedenini dolduran havayı, insan ruhu (psykhe) ile bir tutmuş olur ve bizim ruh kavramıyla ilk kez karşılaşmamızı sağlar. Ayrıca doğada tüm canlıların ruhu olduğunu belirterek canlı ve cansız ayırımını da ilk kez yine o gündeme getirir.
Anaksimenes’in doğa, evren, vb. ile ilgili diğer düşünceleri ise şöyle özetlenebilir: Yeryüzü ve güneş gibi göksel cisimlerin hepsi tepsi gibidir ve havanın üzerinde durur; yıldızlar yeryüzünün çevresinde dolanır. Ay ışığını güneşten alır; depremin nedeni yeryüzüdür.
Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’e, kısaca Yunan felsefesinin bu ilk üç düşünürüne “hylozoistler” de denir. Çünkü hepsi canlı bir ana maddeye inanır. Ama onlardan kalan bilgilerin eksikliği, bize ancak bölük pörçük bilgi yığınlarından bir derleme olanağı verdiğinden bu maddelerin bu düşünürlerin zihinlerindeki gerçek özelliklerinden tam olarak haberdar olmamızı engeller.
Sonuçta bu düşünürler kelimenin tam anlamıyla gerçek doğa düşünürleri ya da gerçek doğa bilimcileri olmasa da, mitolojik öyküler yazan kişiler de değildir. Henüz mitosları tamamen arkalarında bırakmamışlardır belki, ama mitolojiden uzaklaşmayı ve bambaşka sulara yelken açmayı da göze almışlardı. Bu yüzden bu düşünürler tam olarak filozof değillerdi, gerçi o dönemde henüz “felsefe-philosophia” kelimesi de henüz dilde yoktu. Bu düşünürler sadece bilimin doğuşunu müjdeleyen fikirlerin sahipleriydi. Ayrıca gözlemciydiler, ama onların gözlemlerinde felsefenin, bilimin, dinin öğeleri birbirinden henüz tamamen ayrılmamıştı.23   
Uygulamalar
Felsefenin ilk sorusunun anlamını irdeleyin.
Felsefe ile mitoloji arasındaki farklar üzerine bir makale kaleme alın.
Yedi Bilgeler’in felsefe tarihindeki yerini irdeleyin.
Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’in ilk ilkeye verdiği yanıtları sorgulayın. 
Uygulama Soruları
Felsefe neden “Arkhe Nedir?” sorusuyla başlar?
Bu sorunun mitolojik yanıtı ne olabilir?
Yedi Bilgeler’in amacı nedir?
Miletos Okulunun genel özellikleri nelerdir?
Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’in düşüncelerinin benzerlikleri ya da farklılıkları nelerdir?
Bu dönemde mitoloji-felsefe-bilim ilişkisi hakkındaki nasıl bir fikir edindiniz?  
Bölüm Özeti
Güneş Olympos’un mitolojik kıyılarından sıyrılmış ve Anadolu’nun Ionia’sındaki antik bir liman kenti olan Miletos’da yeniden doğmuştur. Bu doğuş yepyeni bir soruyla, yani “arkhe nedir?” sorusuyla daha başka parlamıştır. Thales sormuştur bu ilk soruyu ve “ su” diye yanıtlamıştır; diğer düşünürler de onu takip ederek aynı soruya farklı yanıtlar vermiştir. Bu düşünürler, Homeros ya da Hesiodos’un hikayeleriyle örülü geleneği soyarak ellerindeki kısıtlı bir gözlem malzemesiyle tarafsız bir gözlem yaparak doğayı okumaya çalışan ilk düşünce adamlarıdır. Daha derin bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, Thales ve diğer Miletos düşünürleri mitolojinin tanrılarına ve mitolojiyle beslenmiş toplumun geleneklerine ilk sessiz başkaldırıyı gerçekleştiren insanlardır. İliklerine kadar birey olduklarını duyumsayan, ölümlü olduklarını bildikleri halde, ölümsüzce sürgit düşünme ve yaşamayı, hayal gücünün sınırlarını zorlamayı ilke edinen insanlardır; kendilerine anlatılan masallarla değil, akılla ve derin bir tutkuyla doğayı tanımak isteyen insanlardır; kısaca doğanın karşısında bilgili olmaktan ve edindikleri bilgiyi sevmekten görkemli bir haz alan insanlardı. Felsefe yavaş yavaş başlamıştı…
Peki, Thales ve diğer doğa düşünürleri felsefe sahnesinde göründüğünde, Homeros ve Hesiodos, yani mitolojik düşünce bitmiş miydi? Hiç şüphesiz, hayır. Ama artık Homeroscu bir öykü, çoğu felsefecinin felsefeyi ve felsefe eğitimin önemini dile getiren örneklerine sadece birer malzeme oluşturuyordu. Örneğin, Aristippos tüm dallarda eğitim görüp de felsefeyi bir yana itenleri, “Odysseus’un sadık karısı Penelope’nin taliplerine” benzetiyordu; çünkü, ona göre, bu tür insanlar bütün hizmetçi kızları elde etmişlerdi etmesine, ama evin hanımını, yani Penelope’yi henüz elde edememişlerdi.
Kaynakça

No comments:

Post a Comment