Nov 9, 2013

Yürü be Magnus!

Dün konuşmuştuk, satranç dünya şampiyonluğu maçları serisi bugün başlıyor. Satrançta yıllarca bir numara olsanız da, eğer dünya şampiyonu değilseniz tarih size pek yüz vermiyor. Resminiz Amman, Stockholm, Tahran veya  Üsküp’teki emektar satranç derneklerinin duvarlarında yer almıyor. Şanslıysanız, en fazla Paul Keres gibi memleket  kronuna resminizi basıyorlar. Peki ya şampiyon olursanız? İşte o zaman, büyük Morphy’nin, dahi Alekhine’nin, filozof Lasker’in ve ekselansları Capablanca’nın portrelerinin yanına sizinkini de asıyorlar. Ne gurur!



Şimdi oyuncuları biraz daha yakından tanıyalım. Yaşına hürmeten Anand’la başlıyoruz. Kariyeri başarılarla dolu olsa da Kasparov’dan aldığı sayısız yenilginin kekremsi tadı onu terketmiyor. Birkaç  yıl önce Gelfand gibi zayıfça bir rakibi yenerek  ünvanını  korudu gerçi ; ancak,  yeni doğan oğlunun gece yarısı ağlamalarından olsa gerek, son birkaç yılı tatsız geçti. Anand arkadaşınız olmasını isteyeceğiniz kadar iyi bir insan. Ve bu, inanın, satranç dünyasında  vezir fedasından daha ender görülen bir durum!

Magnus Carlsen. Norveçli, orta- üst sınıftan bir ailenin pek rahat yetiştirilmiş oğlu. Sadece keyif aldığı şeyleri yapan bir nev’i modern Montaigne. Arada kötü de oynasa, firmalarla yaptığı sponsorluk anlaşmalarından dolayı tuzu kuru. Liv Tyler’la aynı kot reklamında poz vermesi camiayı pek heyecanlandırmıştı. Kıyas doğru değil belki ama, insan ister istemez,  evine ekmek götürebilmek için tahtada iyi hamleler bulmak zorunda olan, devlete bağlı  Sovyet ustalarını hatırlıyor. Parlak kazançları yanında, esasen, sıkıcı beraberlikleri inadıyla kazanca çevirdiği için seviyorum ben Magnus’u.

Peki biz ekran başında en çok kimin hamleleri için bağıracağız? Kasparov, paranın tatlı kokusu o taraftan geldiği için Carlsen‘ci olabilir ama biz oyuncuya değil tahtaya bakarız. Yine de, gençtir, yürü be Magnus!

No comments:

Post a Comment